21 Aralık 2012 Cuma

EsT'in 21'i* :)

Sen seçmeden senin olan ve hiçbir zaman değiştiremeyeceğin şeyler vardır hayatında. 21'de benim için bunlardan biri. Uğurlu rakam olmasından falan ziyade, 21'in benim hayatımda çok şey ifade ettiğine inanıyorum.

Bir insanın doğduğu günün onun için önem taşıdığına inananlardanım ben. Benim 21 hikayemde bununla başladı zaten. Öncelikle temmuzun 21'inde dünyaya gözlerimi açmışım. Arkasından sürekli karşıma çıktı 21. Önemli tarihleri topladığımda karşıma 21 çıktı ya da hayatımdaki önemli olaylar, verdiğim önemli kararlar 21'e denk gelmeye başladı.

Daha sonra araştırdığımda karşıma çok fazla şey çıktı bunula ilgili. Mesela 21'in sihirli bir rakam olduğu kişisel gelişim alanında da açıklanmıştır. Bir davranışı alışkanlık haline getirmenin yolu onu 21 gün boyunca gerçekleştirmekten geçiyor. Yani bir şeyi 40 kere söylersen olur'un bir diğer versiyonu gibi bir şey. :) Ayrıca yeni öğrendiğim bir bilgiye göre rüyada 21 görmek; hayatındaki bir dönüm noktasına ya da yeniliklere işaret imiş. :)) 

Öyle böyle derkeeen 21 benim hayatımın anlamı olup çıktı. Kısacası 21 benim umudum, hayallerim, başlangıçlarım.. :) Çoğu insan bununla dalga geçti, saçma buldu ama tüm bunların tesadüf olmadığını biliyorum. Ve 21'in bana daha nice güzellikler getireceğine inanıyorum :)

Not: Ne zamandır yazmayı planladığım, fakat bir türlü fırsat bulamadığım bir yazı bu.21 Aralık geyiklerine denk gelmesi de tam anlamıyla bir tesadüf oldu. Yoksa Mayalarla falan herhangi bir bağım yok :))

21* :) 

 

25 Eylül 2012 Salı

Bitişler & Başlangıçlar: Eylül.

Eylül hep farklıdır diğer aylardan. İçinde hem sevinci hem hüznü aynı anda barındıran 11 ayın melankolisidir. Yazın sonu, sonbaharın başlangıcıdır. Ne olacağını heyecanla beklediğin yarım kalmış dizilerin dönüş tarihidir. Okulların açılmasıyla beraber sevdiğin arkadaşlarının yolunu gözlemektir. Kavuşmaktır. Kavuşurken özlemek, özlerken sabretmektir. Hazan mevsiminde başlayan hüzünlü aşkların ayıdır. Eylülde başlayan aşklar yarım kalmaya mahkumdur, hem de eylüle yakışan hüzünlü bir sonla. "Eylül diyorsun, tam da orda başlıyor ayrılık." diyor şair. Bi bakıma ayrılıktır eylül. Mazinin kalbindeki derin yarasıdır. Tüm bu hüznüne rağmen, yaprak çıtırtıları ve toprak kokusuyla insana her şeyi unuttururan bir mucizedir adeta.

Eylülde sevdim, eylülde sevildiğimi sandım. Eylülde kavuşup, eylülde ayrıldım sevdiklerimden. Mesela eylülde başladı Ankara maceram. Eylüle isyanla başlayıp, eylüle duyulan sevgiyle devam eden bi yazı bu. Kiminin dünün hasretinde, kiminin yarınların derdinde olması gibi.

15 Eylül 2012 Cumartesi

Hoşgeldin Enişte! (:

Ablanın evlenmesini kabullenmekte zorlanan bir kardeş daima onu caydırmaya çalışır, vazgeçirmek için sürekli evliliğin kötü yönlerini ortaya atar. "Yaaa evlenip napıcaksın? Yemek, bulaşık, çamaşır, temizlik.. Tek başına uğraşılmaz onlarla, gel evde biz beraber hallederiz." Hatta "Koskoca odada tek başıma kaldım yaaa resmen, hiç mi vicdanın sızlamıyo bee?!" diye duygu sömürüleri yapar. Son umudunu nikah masasına saklar, "Evet demez yaaa." diyerek kendini rahatlatmaya çalışır. Ta ki o kalabalığın içinde evet sesi kulaklarında yankılana dek. O an "Durun, siz evlenemezsiniz. Çünkü siz kardeşsiniz!" diye Türk filmlerinden kalma saçma bi replik ortaya atacak kadar kötü hale gelirsiniz.

Bir kardeş için hayattaki en güzel ve en zor anlardan biridir o an. Bi yandan onun bu güzel gününde mutluluğuna ortak olurken, bir yandan da onun gidişini kabullenmeye çalışırsın.Yıllardır aynı odayı, duyguları, anıları paylaşıp her şeyi birlikte yapmaya alıştıysanız, o evlenip gidince sanki çocukluğunuzdan bi parçayı kaybetmiş gibi hissedersiniz. Sahip olduğunuz ilk arkadaşınız, dostunuzdan ayrılırsınız. Evden gidişiyle beraber her şeyin yarım kaldığını görürsünüz. Elinizi attığınız her şeyde eksikliklerle karşı karşıya kalırsınız. En basitinden artık ranzanızın üst katında geceleri uykusunda konuşan biri yoktur. Veya kışın ortasında sabahları uyanmadığınızda sizi uyandırmak için camı açık bırakıp giden biri olmayacaktır mesela.

Sevgilinizden ayrılmış gibi, dinlediğiniz her şarkıda onu anlatan sözler bulursunuz. "Bu ev sensiz yaşanmıyor, odalarına girilmiyor. Şunu bilesin ki olmuyor, uyunmuyor, gülünmüyor, bir şey ifade etmiyor ahh.." ya da "İnan bu ev alışamadı hiç bir zaman sensizliğe. Şimdi sensizlik dolaşıyor çıkıp gittiğin bu evde. Yanlızlığa elbet alışır bedenim, sensizlik benim canımı acıtan.." gibi şarkı sözleriyle pönküre pönküre ağlarsınız. Ve özlersiniz.. En çok da geceleri uykusunda konuşmasını.. Geceleri konuştuğunda sesini kaydetmeye çalıştığınız, bunu fark edince uykusundan uyanıp sizi azarladığı ama sabah kalktığında hiçbi şey hatırlamadığı o günleri özlersiniz.. 

Duygusal haller bi yana, bu işin güzel tarafı da var tabi. Bu güzel aşk hikayesinin mutluluğa ermesi gibi. Artık sofrada tabaklar ya bir azalacak ya da iki artacak. Azalmasından değil de artmasından yanayım ben. O yüzden güle güle ablacım yerine, aramıza hoşgeldin enişte diyorum! :))

29 Ağustos 2012 Çarşamba

Güze doğru yaklaşırken..


Çok insanın bilmediği, her yerde çalmaması gereken özel şarkılar vardır. "Kurşuni renkler" de onlardan biri. Her dinlediğimde canımdan bir parçayı koparıp almışlar gibi hissediyorum. Sezen’de öyle hissediyor olmalı ki çok sevdiği Onno Tunç’u kaybettikten sonra uzun bir süre söyleyememiş bu şarkıyı.. Çaresizliğin, kabullenemeyişin şarkısı sanki..

En mutlu olduğumu sandığım anılarımdan vazgeçtiğim zaman da dinlemiştim bu şarkıyı. Yazılan onca güzel söz, saklanan her hatıra, fotoğraflardaki mutlu gülen iki yüz küllerin arasında kaybolurken de arka fonda çalıyordu. “Yok olamaz dur, dur gidemezsin..” diyordu Göksel, ama çoktan yitip gitmişti her şey.

Güz yaklaştığından mıdır nedir, bilmiyorum ama bu ara tek dinlediğim şarkı bu. Belki benim de kabullenemediğim şeyler vardır hayatımda.

“Yok olmaz erken daha.Biraz geç kalın ne olur, hiç hazır değilim henüz.. Ne olur baharlarımı bırakın bir süre daha, tanıdık değil bana güz.. ”

Sezen'den mi Göksel'den mi dinlenmeli sorusuna bir türlü karar veremediğim için ikisini de ekliyorum buraya. Karar size ait. Ama mutlaka keşfedin bu şarkıyı ve o kurşuni renklere ulaşmadan daha da sımsıkı sarılın sevdiklerinize..


12 Ağustos 2012 Pazar

Behzat Ç.



"Şimdi sadece geceleri yapayalnız ve yalınayak anlayabildiğim şeyler var.
 Şimdi benim de yalanlara inanmaya ihtiyacım var bütün çaresiz insanlar gibi, dağılan bir okul gibi..
 Acılarımız da birbirine benziyor artık birbirine benzeyen parmaklar gibi, ama her birinin eşsiz bir izi var.
 Bazen gözlerim doluyor karanlıkta ama fısır fısır konuşmaya başlıyorsun kulağımın dibinde hiç susmuyorsun. Ağlamama asla müsade etmiyorsun. Her şey affedildi diyorsun. Hiç ayrılmayacağız diyorsun. 
Keşke hep yanımda olsaydın diyorum öyle konuştuğunu duyunca. 
Bu kış çok kar yağar belki beraber kayboluruz diyorsun sen bana, ama kar taneleri birbirine benzemez ki.." 

-Emrah SERBES- 

Bugün günlerden pazar. Pazar günleri önemlidir Behzat Ç. seven biri için. Mesela bizim evde pazar günleri ayrı bir telaş vardır. Pazar gününe misafir ayarlanmaz, gelen misafire Behzat Ç. başlayamadan yarım saat öncesine kadar tüm hizmetler yapılır ve yarım saat içinde gitmesi beklenir. :P Şaka şaka, misafirperver bi ailem olduğu için bu mümkün değil. Ama benim çeşitli hainlikler yaptığım doğrudur:)) Bizim bir Behzat Ç. ekibimiz vardır ve bu ekip tüm işlerini Behzat başlayana kadar halleder, sofralar kurulur ve heyecanla izlenmeye başlanır. Bir bölüm daha sona erdiğinde bölüm ile ilgili kritikler yapılır, bir sonraki pazar gecesine kadar sürekli Behzat hakkında konuşulur:) Behzat Ç. şuan tatilde, ama biz geceleri eski bölümlerini izleyip izleyip duruyoruz. Her pazar eksikliğini daha da çok hissedip, daha da çok özlüyoruz.. Sanki çok sevdiğim bi insan uzağımda kalmış gibi özlüyorum seni Behzat Ç. :) 

Bu arada bu da yeni jenerik imiş. Gayet başarılı olmuş, ellerinize sağlık :)



8 Ağustos 2012 Çarşamba

-Uzak Yakınlık-

Soruyordun,
İlkyaz işte.
Uyanıp bir bahçeyi dinliyoruz
Tenhalık böyle.

Dallar mı kırılmış, sarmaşıklar mı toz içinde?
Beklesem hemen gelecek olduğun.
Tam öyle olduğun.
Oysa hep yanımdasın, seninle her şey yanımda.
Kırık dökük de olsa yanımda.
Mesela çok sevdiğin bir deniz bile yanımda.
O deniz ki aramızda hiç kımıldamadan,
Erkeğini iyi tanıyan bir kadın gibi yorgun.

Yarısı yenmiş bir elmaydık bana sorarsan.
İkimizdik, iki kişi değildik.
Bakıyorsak birlikte bakıyorduk gözlerimin içine.
Birlikte gözlerinin içine bakıyorduk senin.
Yanlıştı, doğruydu, hiç bilmiyorum.
Sanki bir bakıma ayrılık böyle.

Karşılıklı otursak da ne zaman
Masa örtüsünü ikiye bölen ellerimizdi.
Bir tırnak yeşilinden gerisin geriye.
Ayak bileklerimizden gerisin geriye.
Bütün bunlar gereksiz, bilmiyorum sanma.
Gereksiz ama yalnızlık böyle.

Bir hüzün kaç kişinin hüznü olurdu?
Çıkarsak toplamak yerine
Her hüzün başka türlü olurdu.
Ne yaparsan yap, saati kurma.
Öyle dağıldık ki hepimiz.
Her günün geçmesi bir gerçek oluyor.
Seninle her uzaklık gibi böyle..

Edip CANSEVER

İyi ki doğdun güzel insan, iyi ki..

4 Ağustos 2012 Cumartesi

Göğe Bakma Durağı

İkimiz birden sevinebiliriz, göğe bakalım.
Şu kaçamak ışıklardan, şu şeker kamışlarından,
Bebe dişlerinden, güneşlerden, yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar.
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut.
Bu evleri atla bu evleri de, bunları da.
Göğe bakalım..
  
Falanca durağa şimdi geliriz, göğe bakalım..
İnecek var deriz, otobüs durur ineriz.
Bu karanlık böyle iyi, aferin tanrıya.
Herkes uyusun iyi oluyor, hoşlanıyorum.
Hırsızlar, polisler, açlar, toklar uyusun.
Herkes uyusun, bir seni uyutmam bir de ben uyumam.
Herkes yokken biz oluruz, biz uyumayalım.
Nasıl olsa sarhoşuz, nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda.
Beni bırak, göğe bakalım..
 
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım..
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum.
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi.
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor.
Seni aldım, bu sunturlu yere getirdim.
Sayısız penceren vardı, bir bir kapattım.
Bana dönesin diye bir bir kapattım.
Şimdi otobüs gelir biner gideriz.
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen, başka türlüsü güç.
Bir ellerin, bir ellerim yeter belleyelim yetsin.
Seni aldım bana ayırdım, durma kendini hatırlat.
Durma kendini hatırlat..
Durma göğe bakalım..

-Turgut UYAR- 

İyi ki doğdun güzel insan.

26 Temmuz 2012 Perşembe

Mim (:

Bu alemde henüz körpecik olduğum için mim olayı nedir, ne değildir bilmiyordum. Ta ki aysa's home beni mimleyene kadar.: ) Sayesinde mim olayını öğrendim ve hemen yazmaya koyuldum. Mimin konusu bana dair 7 bilgi imiş. Buyrunuz efendim :))

1)Küçük Prens'i defalarca okuyan, olmazsa olmazları arasında Behzat Ç. yer alan, şiir okumayı seven, Fd aşığı, hala mucizelerin olabileceğine inanan, umut dolu ve kısacası EsT olan bir çimen gözüm ben aslında. :)
2)Bi de Kerem'in "E" diye seslendiği teyzesiyim. :)
 
3)21 manyağıyım. Sen seçmeden senin olan ve hiçbir zaman değiştiremeyeceğin şeyler vardır hayatında, 21 benim için bunlardan biri. Uğurlu rakam falan olmasından ziyade 21'in benim hayatımda çok şey ifade ettiğine inanıyorum. Bu yüzden her ayın 21'i benim için özeldir, umudumdur. :)
 
4)Ablasının evlenecek olmasını kabullenmeye çalışan bi kardeşim aynı zamanda..
 
5)2 sene sonra öğretmen olacak ama hala ortaokul-lise sıralarındaki öğrenciymiş gibi duran ufaklığım. Yıllardır 38 kiloyum ve bazen doğarken 38 kilo mu doğdum acaba diye hayatı sorgulamaktayım. :)
 
6)Tiyatro aşığıyım. Bir gün o sahnede ben de yer almalı ve o sahnenin tozunu mutlaka yutmalıyım.
 
7)Hayatının her aşamasında To do List" oluşturup, onları gerçekleştirmeye çalışan bi azim örneğiyim. :) Yani anlayacağınız EsT'in kafasında planlar planlar.. (: 

Mim için tekrar teşekkürlerimi sunup, mimi çok sevdiğim arkadaşım Mer'e paslıyorum. 

Öptümby:)

22 Temmuz 2012 Pazar

20'lik :)

Bir yaş daha büyüdüm dün. Keşkeleriyle, iyi kileriyle, gözyaşlarıyla, kahkahalarıyla dolu bir 19 yılı geride bırakmış oldum. Giderayak yapacağını yaptı gene bizimki, ama olsun iyi de oldu. Bazı şeylerle yüzleşip, 10'lu yaşlarda bırakmanın zamanı gelmişti. Böylelikle onlara "güle güle şekerim" diye yol vererek 20'li yaşlara tertemiz bir merhaba demiş oldum. Daha bi mutluyum, umutluyum 20'lerden:)

Doğum günüm ramazana denk geldiği için öyle büyük bi ekşin beklemedim açıkçası. İftar saatinde imamı yemeğe alırız, ezanı okur ardından sahura kadar ilahiler eşliğinde kutlarız diye geyikler döndürdüm. Ama her ezanın sonunda imamdan " iyi ki doğdun Eliiif " şeklinde bir jest beklemedim değil, bekledim. Ama utandı ellam. :))

00.00'dan itibaren telefon, mesaj, mail trafiğine tutularak sürekli tebrikleri kabul ettim. "Fd'li, 21'li, Keremli nice mutlu yıllara" gibi güzel dilekler aldım sevdiklerimden. :) Bu yılda boncuktan kuş yapanım olmadı ama sevdiceklerimle güzel bir doğum günü kutlamam oldu. Biricik arkadaşlarım süpriz yapıp geldiler, hem beraber iftar hem doğum günü kutlaması bi taşla iki kuş anlayacağınız. :) Reşat Abi ailecek kutlamamızda ilk defa yer almış oldu, Tuğçe babasını ikna edip izin kopartmayı başarabildi. Ülkü ablamda onlara pastadan 2 dilim vererek ödüllendirdi. :)) Merve hediyesini önümde diz çökerek verdi, Tuğçe de güzel kolyemi boynuma takarak romantik anlara imza attık. :)) Annem fotoğraflarda sabit durarak, babam Tugçe'yi "Elmadağ’da hava esmiyo mu yani?" diye sürekli sorgulayarak bizi kahkahalara boğdu. :) Gözyaşı dökülmeden olmazdı, en duygusal anlar Ülk'ün hediyesini vermesiyle yaşanmış oldu.. Ablam her ne kadar paint terk olsa da, her sene olduğu gibi bu sene de en anlamlı hediyeyi o vermiş oldu. 3 kişilik aşkımızın simgesi odamızın en güzel köşesinde yerini buldu:)) Kerem bu günde yanımda olmayıp, deniz kum güneş 3'lüsünü tercih ettiği için büyük bir tepki topladı. Ama "Sana pır pır aldım E, özledim" demesiyle hemen affedildi:))

Süprizler, tebrikler, pasta ve hediye merasimi falan derken 20 yaşıma girmiş oldum. 20. yaşım daha gelmeden 20'lik dişlerle çok çektirdi sene içinde bana. Zor bir yas olacağa benziyor gibi.. Ama ben de kolay pes eden bi insan değilim cicim, haydi hayırlısı bakalım. Gelsin hayat bildiği gibi.. :)


Pastamın üstündeki yazıyla da insanlara hayatı sorgulattığımı fark ettim. :) Olsun. İyi ki varım, iyi ki varsınız!:)

3 Temmuz 2012 Salı

Alıntılar*

“Bizi bizden uzaklaştıran
Unutulmuş bir geçmiş..
Silinmiş bir hatıra..
Parçalanmış bir benlik..
Lanetlenmiş bir tarih..
Elleriyle öldürdüğü ikizini kucağında taşıyan bir deli gibiyiz.
Ne yazık ki o cesedi hiçbir zaman gömemeyeceğiz.”

-Mine SÖĞÜT-

11 Mayıs 2012 Cuma

Bu sabah gün aymadı.


Gün daha başlamadan bitsin istiyorum, oysaki saat 11e bile varmadı daha. Sabaha karşı mide bulantısıyla uyanmamla başladı her şey. Sevemedim bugünü aslında sevmemek için bir sebebim de yoktu. Güneş bile doğmamıştı ki bugün..

Yolunda gitmeyen şeyler bilirsin, bilmek degil de hissedersin belki de. Söylemek istersin delice, ama yapamazsın. Onu sarsıp kendine getirmek istersin. Sen böyle yapmazsın, bu böyle olmamalı demek istersin ama engel olur bir şeyler. Çünkü bazen insan yüzleşmek istemez gerçeklerle, kaçmak ister. Sanki kaçınca her şey daha güzel olacakmış gibi.

Bugün güzel bi gün degil. Düzelsin diye bir şey yapasım da yok, yapmam gerekenleri yapamıyorken. Hava da aydınlanmadı hala, demek ki onun da bir şeyleri düzeltesi yok. Kim bilir belki de onun da canını sıkan şeyler vardır da ondan böyledir..

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Belirsiz..

Öyle belirsiz ki her şey. Bu yazıya başladığımda sonunun nereye gideceğini bilemediğim kadar belirsiz. Bir yanım durmadan konuşup her şeyi dökmek isterken, bir yanım beni frenlemekle meşgul. Emin olamayınca bir şey yapamıyor insan, bekliyor.. Sanki bekleyince ne olucaksa? Sonunu görebilse, başlangıcı yapacak da neler olabileceğini kestiremiyor. Aslında sonunu görmek ona ne katacak ki daha bir şey başlamamışken? Bazı şeyleri akışına bırakmak gerek, sen ne kadar çabalasan da her şey olacağına varmayacak mı zaten yine de?  Hem bu kadar düşünceye ne gerek var ki? Diyorum ya çok belirsiz her şey, fazlasıyla belirsiz..

21 Nisan 2012 Cumartesi

EsT is Here! ;)

Uzun zamandır aklımda bulunan bir fikri gerçekleştirmek üzere ben de artık buradayım! Yazı yazma merakım hep vardı, ama ben onu hiç dışarıya yansıtmıyordum. Yazı yazmayı ilk öğrendiğim yıllarda da elime kağıdı kalemi alıp karalamıştım bir şeyler, günlükler tutmuştum. -Her ne kadar kamyoncu bir ruhla yazılmış olsalar da:)- Hatta ortaokulda Atatürk'e şiirler yazmıştım:) Sevdiğim bir Türkçe hocam vardı, onu da kaybedince yazmak istemedim. Sanki yazdıklarımı okutucak kimsem kalmamıştı. Böylece törpüledim kendimi, içime attım çoğu şeyi. Okur kısmına geçip, okudum bir süre de. Sonra onu da bıraktım, sadece şiir okur oldum. Baktım ki böyle olmayacak, yine sarıldım kaleme. Bu sefer okur-yazar dengesini sağlamaya çalıştım. Okuduğum şiirleri yazarak başladım işe, sonra da ufak ufak bir şeyler karalamaya.. Yazdıklarımın, düşündüklerimin toparlanıp bir düzene sokulması gerektiğine karar vermemle soluğu burada aldım:) Aslında öyle hemen soluğu burada alamadım, 21'i bekledim. 21 önemli çünkü. Tarihler 21'i gösterince, EsT'ye yakışır bir şekilde geldim(: 
Neden 21 sorusu oluştu şimdi kafalarda, biliyorum. Zaten en çok cevapladığım sorulardan biri de bu. En kısa şekliyle 21 benim umudum, hayallerim, başlangıçlarım.. :) Ama onu böyle kısacık değil de başka bir yazıda uzun uzun anlatmak gerek. ;)

Duygular kaleme dökülmeli, hiçbir şey içinde kalmamalı insanın. Düşündükçe kendini yiyip bitirmektense, anlatıp kurtulmak en güzeli. -Ne kadar kurtulunabilirse.- Öyle edebi falan olmasına da gerek yok, bir şeyler dile dökülsün yeter. Anlaşılır olmak önemli olan, zira anlam önemli. Belki de bir şeyler anlamlansın diye buradayım.

Uzun lafın kısası, EsT de artık burada! Hoşgeldi, sefalar getirdi (: